Havza Haber Ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, Ayetullah Ali Reza Arafi, 8 Ağustos 2025 tarihinde Kum’daki Kudüs Musalla’sında gerçekleştirilen Cuma hutbesinde, Gazeteciler Günü’nü tebrik ederek şunları söyledi:
“Şehit Sarami ve devrim süresince şehit düşen tüm gazetecilerin anısını saygıyla yad ediyoruz ve tüm sağlıklı ve doğru yayın yapan medya kuruluşlarına başarılar diliyoruz.”
Ülke İlim Havzaları Genel Müdürü sözlerine şöyle devam etti:
“Son yüzyılda sömürgeciler, yağma faaliyetlerine başlamış ve yanında karmaşık bir sömürgeci ve kibirli medya ordusu bulundurmuştur. Medya, yüzyıllarca Batı’da sömürü ve kibir esaretinde olmuş, haberleri çarpıtmış, yanlış akımları güçlendirmiş ve dünyayı zihnen yıkayarak sömürü ve yağmaya zemin hazırlamıştır. Bu, Batı’nın medya ahtapotuydu ki milletleri esaret altına aldı. Bu, batıl ve şeytani medyanın tezahürüdür.”
Ardından Ayetullah Arafi şöyle dedi:
“Büyük İran milletinin görkemli inkılabı yeni bir medya düzeni kurdu ve Batı’nın sömürgeci medya denklemlerini alt üst etti. Gerçekçi haber ajansları ve medya, direniş ekseninde, İslam dünyasında ve İran’da Batı medyasının akışını değiştirdi. Şehit Sarami, Seher İmami ve temiz, cesur, dürüst ve güvenilir gazeteciler halkın hizmetine sunuldu ve kurtuluş yolunu gösterdiler. İşte bu haber ajansı doğrudur.”
Sözlerine şöyle devam etti:
“Medya halkın hizmetinde olmalı, insanların acılarını azaltmalı, gelişim ve ilerleme için zemin hazırlamalıdır; kalpleri korkutmak, toplumu zayıflatmak ya da ahlaki değerleri zedelemek için değil. Kalem ve medyanın yüksek değeri insanın hizmetinde, onun olgunlaşması ve kurtuluşu için olmalıdır.”
Tüm sağlıklı ve güvenilir medya kuruluşlarına teşekkür etmek gerektiğini söyleyen Kum Cuma İmamı şöyle ekledi:
“Hikayelerin savaşı içinde doğru anlatımı gençlere ve topluma ulaştıran medyadır ve büyüme ile ilerlemenin yolunu gösterir. Başarılı medya, doğru eleştiri ve itirazları aktarandır. Kurumlar ve medya doğru iş birliği yapmalı; kamu ilişkileri, özgür ve bağımsız medya halkın gelişim ve ilerlemesi için araç olmalıdır.”
İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle dedi:
“Ağustos ayı, tarihimizde iki büyük olayı: Meşrutiyet ve Petrol Hareketi’ni hatırlatır. Bu iki tarihî sayfada önemli dersler gizlidir. İmam Humeyni (ra), bu tarihî derslere bakarak İslam İnkılabı’nı temellendirmiş ve yapılandırmıştır.”
Meşrutiyet’in Dört Yenilgi Nedeni
Ayetullah Arafi konuşmasının başka bir bölümünde şunları söyledi:
“Meşrutiyet, Kaçarlar döneminde ve dünyadaki bilimsel ve teknik gelişmelerin eşiğinde ortaya çıktı. Halkın uyanışından, zulme karşı, din büyüklerinin rehberliğinde doğdu ve iyi amaçlara sahipti. Necef ulemasının, büyük dini mercilerin desteğiyle ve önemli şahsiyetlerin liderliğinde şekillendi. Şahın zulmüne karşı önemli adımlar atıldı, özgürlük ve ülke bağımsızlığı için büyük bir halk hareketiydi. Ancak bu büyük kalkışma ve halk hareketi birtakım sorunlarla karşılaştı.”
Kum Cuma İmamı, bu sorunların sebepleriyle ilgili olarak şunları söyledi: “Sorunlardan biri, Meşrutiyet’in ülkenin özgürlüğü ve bağımsızlığı konusunda kapsamlı bir teoriye sahip olmamasıdır. Bu yüzden zorluklarla karşılaştı.”
İkinci neden: Yabancıların müdahalesi
İmam, yabancıların müdahalesini ikinci sebep olarak gösterdi ve şunları vurguladı: “İngiltere gibi yabancı güçlerin ve o dönemin şeytani güçlerinin müdahalesi, Meşrutiyet’in temel yapılarının çökmesine neden oldu.”
Üçüncü ve dördüncü nedenler: Batı hayranlarının ihanetleri ve Meşrutiyet aktörlerinin cehaleti ile basiretsizliği
Ayetullah Arafi, üçüncü ve dördüncü nedenlere kısaca değinerek şunları söyledi: “Batı hayranlarının ihanetleri, İran’da özgürlük ve bağımsızlığın İslam ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu anlamayanlar ile Meşrutiyet’in aktörlerindeki cehalet ve basiretsizlik bu sürecin diğer iki sebebiydi.”
İlim Havzaları Genel Müdürü ekledi: “Bu nedenler bir araya gelerek, İran’a ilham verebilecek ve özgürleştirebilecek bir hareketi kargaşa, bölünme, anlaşmazlık ve dinden uzaklaşmaya dönüştürdü ve bunun sonucu Pehlevi rejiminin doğması oldu. Üzücü olan, özgürlükçü bir harekete dayanmasına rağmen böyle lanetli bir kralın, Rıza Han’ın ortaya çıkmasıdır.”
Devamında şunları söyledi: “Pehlevi, İran’da Batı’ya bağımlılığın temelini attı çünkü daha önce böyle bir bağımlılık tarihimizde yoktu. Geçmişte zalim, kibirli ve kan döken krallar vardı ancak Amerika ve İngiltere’ye açık ve aleni bağımlılık büyük bir felaketti ve ilk kez Pehlevi hanedanı tarafından gerçekleşti.”
Kum Cuma İmamı ekledi: “İslamî İran, 12 Günlük Savaş’ta halkın bilinçli duruşu, güçlü ve tek liderliği, silahlı kuvvetlerin bilgi ve yeteneği ile milletin birlikteliğinin bütün oyunları boşa çıkarabileceğini gösterdi ve bu sizin yarattığınız büyük bir onurdur.”
12 Günlük Savaşın Dersleri
Birinci ders: İç güce güvenmek
Ayetullah Arafi şunları ifade etti:
“Bu büyük tarihî ve medenî savaş bize kendimize güvenmeyi ve iç gücümüze dayanmayı öğretti. Milli özgüven ve iç kaynaklara bağlılık, büyümenin temelidir. Dünyayla ilişkilerimizi ve etkileşimimizi kendi kurallarımızla kabul ediyoruz ancak temel yapı biziz ve iç güce güven kurtarıcıdır.”
İkinci ders: Düşmanı ve onun aldatmacalarını daha iyi tanımanın gerekliliği
İlim Havzaları Genel Müdürü sözlerine şöyle devam etti:
“Düşmanı tam anlamıyla tanımak ve ondan korkmamak ikinci dersti. Düşmanı tanımak gerekiyor çünkü müzakerelerde bile aldatma vardır. Düşmana karşı durmada cesaret, doğru tanıma ve basiret bu savaşta etkili oldu. Bugün de savaştan korkmamalıyız. Miletimiz zorlu savaşların ve mücadelelerin ruhuna sahiptir ve karmaşık aldatmacalardan korkmamalıdır.”
Üçüncü Ders: Dünyanın Mantığı Güç ve Kudrettir
Ayetullah Arafi şöyle ekledi:
“12 günlük dayatılan savaş, dünyada gücün ve kuvvetin hüküm sürdüğünü ve kudretin gerekli olduğunu gösterdi. Ne kadar haklı olursanız olun, kimse sizin yardımınıza koşmaz. Sekiz tür güç üretmeli ve güçlendirmeliyiz:
• Bilgi ve düşünce gücü,
• Ruhsal, ahlaki ve kültürel güç,
• Bilimsel ve teknolojik güç,
• Toplumsal güç, birlik ve bütünlük,
• Dini demokrasiye ve Yüce Rehberin rehberliğine dayalı siyasi güç,
• Ekonomik güç,
• Askeri ve güvenlik gücü,
• Uluslararası güç.”
Dördüncü Ders: Düşmanın vaatlerine aldanmayalım
Kum Cuma Hutbesi’ni veren Ayetullah Arafi vurgulayarak şöyle dedi:
“Düşmanın aldatmacalarına kanmamalıyız. Zehirli şekerlemeler, ipek eldivenler ve sahte zeytin dalları düşman tarafından sorunların çözümü veya yol gösterici değildir. İslam dünyasının hükümetleri de bunu bilmeli.”
Devamında şunları ekledi:
“Bugün Lübnan hükümeti İslam dünyasının muhatabıdır. Sakın Amerika’nın zehirli şirin vaatlerine kanmayın ve Hizbullah’ın elindeki kılıcı elinizden aldırmayın. Sizi özgürleştiren Hizbullah’tır. Eğer bu kılıcı sizden alırlarsa Suriye ve Libya gibi olursunuz. Bugün Lübnan hükümeti ve parlamentosu tüm İslam ümmetinin muhatabıdır. Trump’ın ve Batı güçlerinin sahte vaatlerine kanmayın, kendi ayaklarınız üzerinde durun ve direnişin silahına güvenin.”
Kum Cuma İmamı şunları ifade etti:
“Silahsızlanma ve iki devletli Filistin planı, İslam ümmetine zarar vermek için bir aldatmacadır. Düşmanın tüm vaatleri yalandır. Düşman müzakerelerin içinde sert bir savaşa girdi. Umarız İslam dünyası uyanır, aldanmaz ve birlik, dayanışma, bütünleşme ve güçle onur ve bağımsızlık yolunda ilerler.”
Ziyaretin İslam ve Ehlibeyt (a.s.) Mantığındaki Yeri
Ayetullah Arafi, ilk hutbesinde şöyle dedi:
“Takva, insanı iç ve dıştaki şeytani saldırılardan koruyan bir kaledir. Takva, insanı en yüce mutluluğa, kurtuluşa ve özgürlüğe götüren bir merdivendir.”
Ziyaretin mantığı ve Ehlibeyt (a.s.) öğretilerindeki konumuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Ziyaret kelime anlamıyla bir kişiyle buluşmak için yapılan seyahattir. Ancak İslam mantığında, Şii mezhebinde ve Ehlibeyt (a.s.) anlayışında ziyaretin kapsamlı, sistematik, derin ve geniş boyutları vardır.”
Kum Cuma İmamı şöyle ifade etti:
“İslam mantığında ziyaret, masumlarla canlı bir iletişim ve onlarla hem yaşarken hem de öldükten sonra diyalog kurmak anlamına gelir; çünkü masumlar ve peygamberler ölümden sonra da yaşayanlar gibidirler. Bu anlayış, ziyarete tam ve kapsayıcı bir anlam kazandırmıştır.”
Ayetullah Arafi sözlerine şöyle devam etti:
“Ziyaret düşüncesi ayetlerde, hadislerde, peygamber (s.a.a) sünnetinde ve salihlerin uygulamalarında, insanın tamamlanmış insanlar (insan-ı kamil) ile ölümden sonra bile canlı, dinamik ve inşa edici bir bağ kurmasıdır. Ancak İbn Teymiyye gibi sapkın küçük bir azınlık bu parlak konuda sapmaya düştü ve bugün bu sapkın anlayış gün geçtikçe gerilemektedir.”
İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle dedi:
“Ziyarete olan inanç ve itikat, Kur’an ve Sünnet’ten kaynaklanır. Hem Şii hem de Sünni rivayetlerde şöyle geçer: ‘Kim Hac yapar da beni (Resulullah’ı) ziyaret etmezse bana haksızlık etmiş olur.’”
Ayetullah Arafi ziyaretlerin İslam’ın kitap, sünnet ve tarihine dayandığını vurgulayarak, Ehlibeyt (a.s.) öğretilerinde dua gibi ziyarete çok daha geniş ve derin bir anlam kazandırıldığını hatırlattı:
“Dua ve ziyaret ilahi dinlerde, Kur’an’da ve Resulullah’ın (s.a.a) sünnetinde kök salmış iki kanattır. Ancak Ehlibeyt (a.s.) maneviyatında bu ikisi özel bir konuma sahiptir. Ehlibeyt’in mantığında ziyaret, sadece Peygamber Efendimizin (s.a.a) türbesine ya da insan-ı kamilin yanına gitmek değildir; aynı zamanda hem imam ve insan-ı kamil ile derin bir bilgi ve kavrayış bağı kurmak hem de kalpten güçlü bir sevgi ve bağlılık yaratmaktır. Bu bağlılık, insanı masumun çevresine ve düşünce ışığına bağlar. Ziyaret sosyal bir düşünce, siyasi bir hareket ve masumun siyasi ve toplumsal düşüncesine bağlılık ilanıdır.”
Kum Cuma Hutbesi’ni veren Ayetullah Arafi, ziyaretin bilgi, duygu ve itaat boyutlarına sahip olduğunu belirterek şöyle dedi:
“Ziyaret, genel olarak İslam mantığında ve özelde Ehlibeyt anlayışında, bilgi (marifet), duygusal bağ ve fiili itaat boyutlarına sahiptir.”
Ayetullah Arafi 300’den fazla ziyaretle ilgili kitap bulunduğunu ifade ederek devam etti:
“Ziyaret, insanı olgunlaştıran ve ruhu besleyen bir okul ve yücelme aracıdır. Ziyaretler kalpleri huzurlu kılar, ruhları diriltir. Ziyaret mektebi, tevhid ve Allah’a yönelme (tevessül) boyutlarını güçlendirir. Tüm Allah dostları, Allah’a yaklaşmanın vesileleridir ve Resulullah’a (s.a.a) ve çeşitli sahih ziyaretlere yaklaşmak bizi tevhidin kaynağına ve Allah’a yönelmeye yaklaştırır.”
Kum Cuma İmamı ayrıca şunları vurguladı:
“Şehitler, özellikle İmam Hüseyin’in (a.s.) ziyareti ziyaretlerin zirvesi ve en yüksek noktasıdır. ‘El-Ziyaratü’l-Kâmile’ adlı eser, 100’den fazla bölüm içerir ve yaklaşık 80 bölümü İmam Hüseyin’in (a.s.) ziyaretine ayrılmıştır. Ne mutlu İran milletine ki matemini ve Hz. Hüseyin’in (a.s.) ziyaretini canlı tutmuş ve bu onurun bayrağını dalgalandırmıştır.”
yorumunuz